Pages

Ads 468x60px

6.22.2012

Günde 9 saat Facebook’tayız

Sosyal paylaşım sitesi Facebook’u en fazla İsrailler’in kullandığı belirlendi. İnternet istatistikleri konusunda önde gelen araştırma şirketi ComScore’un, kullanıcı sayısını ve sitede geçirilen zamanı gözönüne alarak yaptığı araştırmaya göre, ilk sırada İsrail yer alıyor. Ayda ortalama 11,8 saatini Facebook’a ayıran İsraillileri, 10,6 saatle Ruslar ve 10 saatle Arjantinliler izliyor. Şirketin araştırmasına göre Türkler ayda 9,3 saatini Facebook’ta geçiriyor. 4. sıradaki Türkiye’yi, 8,7 saatle Şilili’ler, 8,4 saatle Filipinliler ve Kolombiyalılar, 8 saatle Venezuelalılar, 7,2 saatle Kanadalılar, 7,1 saatle Meksikalılar izliyor. Amerikalılar ise 6,3 saatle 13. sırada yer alıyor.

Facebook Halka Açılıyor!

Milyonlarca kullanıcısı olan ve her gün 483 milyon kullanıcı tarafından giriş yapılan Facebook’un, halka arz (IPO) ile 5 milyar dolarlık kar etmesi bekleniyor. Analistlere göre bir internet sitesi için en büyük hisse satışı olabilir.
Harvard Üniversitesi öğrencileri tarafından başlatılan ve sadece Harvard öğrencileri için olacağı düşünülen Facebook’un, an itibariyle dünya çapında 845 milyon kullanıcısı var. Geçen yıl karını yüzde 65 artırarak 1 milyar dolara ulaşan şirket her geçen gün daha değerli olmaya devam ediyor.
Şirketin kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg, Facebook’un şirket olmak için kurulmadığını dünyanın her yerinden iletişim sağlamak amacıyla kurulduğunu açıklamıştı. 2006 yılında Yahoo’nun 1 milyar dolarlık teklifini de reddeden Zuckerberg’in halka açılma kararının vermesi basın tarafından şaşırtıcı olarak yorumlandı.

iPad 3’ün İşlemcisi Cortex-A15 mi olacak?

Geçtiğimiz Kasım ayında Samsung yeni jenerasyon mimariye sahip ARM Cortex-A15 Exynos5250’yi tanıtmıştı. Samsung bu işlemciyle birlikte ilk çalışan ürünleri yavaş yavaş göstermeye başladı.
Exynos5250 çift çekirdekli Cortex-A15 adındaki 32 nm mimariyle üretiliyor. Bu işlemcinin frekans hızı 2 GHz olacak. 2560 x 1600 piksel çözünürlüğe sahip ekranlara destek sunacak bu işlemci Samsung’un bir eski nesli 1.5 GHz’lik Cortex –A9 mimarisiyle üretilen Exynos4210 işlemcisinden iki kat daha hızlı bir performans sunacak.
Bu yeni işlemcinin grafik performansı ise eski nesle göre 4 kat daha fazla performans gösterecek.  Exynos5250 işlemci üzerinde bazı konular tam olarak açıklanmış değil. Ürünün üzerinde kullanılan GPU adı ve teknik özellikleri hala muamma. Samsung Exynos4210 işlemci ile birlikte PowerVR SGX540 GPU yongasını kullanmıştı.
Samsung’dan yapılan açıklamaya göre bu yeni işlemci 2012 yılının ikinci yarısında mobil ürünler üzerinde kullanılmaya başlanacak. Apple muhtemelen yeni iPad’inde bu işlemciyi kullanmayacak. Çünkü firma A6 işlemcisi üzerinde çalışmaya devam ediyor. Firmanın yeni iPad’i söylentiler doğru çıkarsa A6 işlemciyle birlikte kullanıma sunulacak.

YouTube'u çalmaya çalışmışlar!

Megaupload'ın kapatılmasının ardından sular durulmuyor. FBI'ın Megaupload'a açtığı davayla ilgili detaylar, yavaş yavaş ortaya çıkıyor. FBI, Megaupload'da çalışanların Skype'daki görüşme kayıtlarını talep ederken, 72 sayfayı bulan dava dosyasında çok ilginç diyaloglar göze çarpıyor.
Megaupload ekibinden Bram van der Kolk, şu sözleri sarfediyor: "YouTube videolarını indirmeye devam edecek kapasitede sunucuya sahip miyiz? Kim, bu konuyu tekrar açıyorum ama bu gerçekten öncelikli bir iş." Yazışmada geçen Kim, elbette Megaupload'ın kurucusu Kim Dotcom'dan başkası değil.
Kolk, yazışmanın devamında şunları söylüyor: "Şu an için YouTube videolarının yüzde 30'u bizde. Tüm içeriğe sahip olduğumuzda bundan nasıl faydalanacağımız üzerine ayrıca düşüneceğiz."
Megaupload'ın avukatlarından Ira Rothken ise News.com'a konuyla ilgili yaptığı açıklamada yorum yapmak istemediğini ve davanın lehlerine sonuçlanacağını dile getirdi.
 

Twitter’da 9 Altın Kural


Daily Telegraph gazetesi, Twitter kullanıcılarının yazdıkları mesajların
üçte ikisinin diğer kullanıcılar tarafında sıkıcı bulunduğunu ortaya çıkardı.


İŞTE DOKUZ ALTIN KURAL

  • İlk olarak unutmayın ‘eski haberler haber değildir.
    Defalarca gönderilmiş linkleri bir de siz göndermeyin.
  • Bir konu hakkında sırf yorum yapmaktansa habere katkıda
    bulunun.
  • Mesajınız kısa olsun. Bazen 140 karakter bile çok uzun
    olabilir.
  • Kısaltmaları, sembolleri gereksiz yere kullanmayın.
  • Herkese her an nerede olduğunuzu söylemeyin.
  • Sebebini yazmadan bir fotoğraf ya da internet linki
    göndermeyin.
  • Sızlanmayın.
  • Şakacı olun.
  • Ve son olarak pek çok takipçisi olan ünlüler… Sırf
    ünlü olduğunuz için hayatınızın en ince ayrıntısının bile ilginç olduğunu
    sanmayın. İnsanlar ne yemek yediğinizi değil, işinizle ilgili profesyonel bakış
    açınızı bilmek istiyorlar.

6.21.2012

Windows 8'deki 13 önemli özellik!

Windows 8'in beta sürümü bu ayın sonlarına doğru yayınlanacak. İşletim sisteminin final sürümünün ise sonbahar aylarında ortaya çıkması ve piyasaya sürülmesi bekleniyor. Metro arayüzüyle öne çıkan Windows 8'in belki de en önemli özelliği, PC'lerden tabletlere farklı cihazlarda çalışabilecek olması. 
Peki Windows 8'e geçmeye gerçekten ihtiyacımız var mı? İşte işletim sisteminin nispeten az konuşula,n ancak hem kurumları, hem de son kullanıcıyı ilgilendiren 13 önemli özelliği.
Hızlı açılış: Windows 7'den birkaç kat hızlı açılan Windows 8'in boot süreci, 10 saniye bile sürmeyebiliyor. Ancak Windows 8'in final sürümde bu performansını koruyup korumadığını hep beraber göreceğiz.
Sıfırlama ve yenileme: Windows 8'i baştan yükleme seçenekleri, artık eskisinden daha da kolay. Ev kullanıcıları PC'lerini sıfırlayabiliyor (tüm verileri silerek baştan yükleme) veya yenileyebiliyorlar (kişisel dosyaları ve metro uygulamalarını koruyarak yeniden yükleme). Kurumlar, sıfırlama özelliğini yönetici denetimine bağlayabilirken, yenilemeyi kullanıcıya bırakabiliyorlar.
Windows to Go: Windows Server 8'deki bir seçenek olacak olan Windows to Go ile IT departmanları, kullanıcının yerel bilgilerini ve uygulamalarını bir USB bellek çubuğuna yükleyebilecek ve iş ortamını herhangi bir yerde oluşturmasına izin verebilecek. Not: Bu özellik tüketici sürümlerinde bulunmayacak.

Şalgam Suyu Yapılışı

Akdeniz ve Güneydoğu'da yaygın olarak içilen şalgam suyu insanı gripten koruyor.Vücut direncini arttıran şalgam suyu insanı zinde hissettiriyor.
Şalgam suyu tüketiminin, grip başta olmak üzere soğuk algınlığı hastalıklarını, vitamin yönünden zengin olması nedeniyle önleyici olduğu bildirildi.

Adana'nın 82 yıllık şalgam suyu üreten firmanın yöneticilerinden Emre Göde, AA muhabirine yaptığı açıklamada soğuk havalar nedeniyle, tamamen doğal olan şalgam suyunun vatandaşlar tarafından tercih edildiğini söyledi.

Türkiye'nin dört bir yanından talepler geldiğini vurgulayan Göde, son dönemlerde bazı bölgelerde şalgam suyunun gazlı içeceklerin hakimiyetini kırmaya başladığını vurguladı.

Göde, ''Geçmiş yıllara göre satışlarımız ciddi arttı. Adana şalgamı çok seviliyor ve vazgeçilmiyor. Türkiye'nin her yerinde şalgam suyu üretilebiliyor ancak Adana şalgamının tadı başka'' dedi.
Şalgam suyunun bardağının 50 kuruştan, 1 liraya yükseldiğini, litresini de 3 liradan verdiklerini belirten Göde, misafirlik ve memleket ziyaretlerinde litrelerce şalgam suyunun Adana'dan başka illere götürüldüğünü kaydetti.

Şalgam suyunun Adana'nın sembolleşen içecekleri arasında yer aldığını vurgulayan Göde, vitamin deposu havuçtan elde edilen şalgamın, soğuk havalarla birlikte soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlara karşı da vatandaşlar tarafından tercih edilip tüketildiğini kaydetti.

-Vücut direncini artırıyor-

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Lütfi Barlas Aydoğan, şalgam suyu tüketiminin grip başta olmak üzere soğuk algınlığı hastalıklarını, vitamin yönünden zengin olması nedeniyle önleyici olabileceğini kaydetti.

Şalgam suyunun tamamen havuçtan yapıldığını vurgulayan Aydoğan, vücut direncini artıran bu ürünün sadece yaz mevsiminde değil soğuk havalarda rahatlıkla tüketilebileceğini kaydetti.

-Şalgam suyunun yapılışı-

Şalgam suyu, mor havucun özü alınarak yapılıyor. Önce, bulgur unu mayalanıp bir hafta bekletiliyor, iyice ekşidikten sonra sulandırılıp, dut ağacından yapılan özel tahta fıçılara bırakılıyor. Ardından, mor havuç iyice temizlenip kaynatıldıktan sonra bu fıçılara konuluyor, üzerine de şalgam turpu yerleştiriliyor. Tahta fıçılarda bir hafta daha bekletilen bu karışıma tuz ilave ediliyor.

Fıçı içinde olgunlaştırılan şalgam, bekleme süresi sonunda süzülerek içime hazır hale getiriliyor. Şalgam suyuna acılı olarak içmek isteyenler için bir miktar süs biberinden elde edilen acı sos ilave ediliyor.

6.20.2012

ZAYIFLAMAK İÇİN , METABOLİZMANIZI YÖNETİN!


Bir an evvel zayıflamak için uygulanan standart diyetler, metabolizmayı sadece yorar. Oysa kalıcı zayıflık için, metabolizmayı iyi yönetip, dengeli beslenmek gerekir.

Yaklaşan yaz aylarında birer ikişer, herkesin uyguladığı şok, standart gibi çeşitli diyet listeleri yeniden ortaya çıkar.Hareketsiz geçen kış aylarından sonra bir an evvel zayıflamak için, çevremizde hızlı kilo verenlerin uyguladığı listelere cankurtaran sandalları gibi sarılırız.
 
Listeleri uygulayarak tartılara yansıyan kilo kayıplarını, birkaç ay sonra bir buçuk katı olarak geri alırız. Üstelik aldığımız yeni kilolarımıza, metabolizmamızda oluşan hasarlar da eklenir.
 
Oysa yapmamamız gereken, kendi metabolizmamızı iyi tanıyıp, onu yönetmeyi öğrenmektir. Yani metabolizmamızın ihtiyaçlarını iyi belirleyip, bu ihtiyaçlara göre dengeli beslenmeli ve aşağıda sayılan diyet hatalarından uzak durmalıyız.
 
Şok diyetlerle zayıflanabilir mi?
Diyetin amacı, bünyenin dengesini koruyarak zayıflamaktır. Bir an evvel kilo vermeyi amaçlayan şok diyetler ise bünyenin dengesini koruyamadığı gibi, metabolizmanın hızını da yavaşlatır. Yavaşlayan metabolizma, normal yemek düzenine dönüldüğünde verilen kiloların 1 buçuk katını geri alır. Üstelik karaciğer etrafında toplanan yağlar, karaciğer fonksiyon bozuklukları, lipit profilinde bozukluk (kollesterol, trigliserit, LDL kolesterol, HDL kolesterol gibi…), diyabet, yüksek tansiyon ve koroner kalp hastalığı riskini de artırır.
 
Şok diyetlerle tartılara yansıyan ilk etaptaki kilo kaybı ise, vücuttaki su ve kas kaybından başka bir şey değildir. Üstelik bu tür diyetlerden vazgeçip, gerçekten kalıcı bir şekilde zayıflamaya çalıştığımızda, yeniden kilo vermemiz oldukça zorlaştırır.
 
Daha çok güzelleşmek adına yapılan şok diyetler, bir yandan vücutta deformasyona neden olurken, diğer yandan pek çok sağlık sorunlarına yol açar. Asansör veya yoyo kiloları adı da verilen bu kilo değişiklikleri; vücudun direncini düşürür, hastalıklara yakalanma riskini artırır. Şok diyetlerle zayıflamaya çalışan kişilerde; saç dökülmesi, adet düzensizliği, libido kaybı, anksiyete, hipoglisemi ve tansiyon düzensizliklerine oldukça sık rastlanır.
 
Herkesin metabolizması farklıdır. Kişi, kendi metabolizmasına uygun, sağlıklı bir beslenme planı oluşturmalıdır. Bu planı uygulayabilmek için, uzun süreli ve yaşam tarzını değiştiren yeni alışkanlıklar geliştirmek gerekir. Yeni beslenme alışkanlıkları, sıkıcı diyetlerden kurtulmayı sağlarken, dilediğiniz zaman dilediğiniz besini tüketme lüksünü de kazandırır.
 
Sağlıklı beslenme programı başlangıçta zor gelebilir. Fakat zaman içinde metabolizmanızın bu programa alıştığını, hatta kaçamak yaptığınız zaman ilk itirazın metabolizmanızdan geldiğini göreceksiniz.
 
Standart diyetlerle herkes zayıflayabilir mi?
İnsanlar bir robot olsaydı, tabii ki standart diyetlerle zayıflanabilirdi. Ancak insanlar robot olmadıkları gibi; cinsiyet, yaş, boy, kilo, kan bulguları, hastalıkları ve genetik mirasları da farklıdır. Üstelik buna, beslenme alışkanlığı ve beslenme koşullarını da eklersek, ‘standart’ kelimesi, insanlarla asla yan yana gelemez.
 
Örneğin normal kilolu bir insana, günde ortalama 8 bardak su içmesi önerilir. Fakat ağırlığı 120 veya 130 kg olan bir bireyin günde içeceği su miktarının 12 bardak olması gerekir. Eğer bu kişi, sırf standart diyet listesinde yazdığı için su içimini günde 8 bardakla sınırlarsa, tehlike çanları çalmaya başlar. Aynı şekilde minyon tipli birisi, günde 12 bardak su içemez, kilolular kadar ekmek yiyemez, porsiyon miktarları bile çok farklıdır.
 
Dolayısıyla nasıl kişileri standardize edemiyorsak, diyetleri de standart hale getiremeyiz.
 
Yapılacak diyette, kişinin vücut yağ oranı, kan değerlerindeki şeker, kolesterol, kan sayımı, ailesinin hastalık öyküsü son derece önemlidir. Zayıflamak için sadece bu kriterleri içine alacak bir diyet değil, bir beslenme programı uygulamak gerekir. Bu program aynı zamanda, yaşam tarzını da değiştireceği için, hem daha sağlıklı olmayı sağlar, hem de kilo problemini ortadan kaldırır. Kişiye özel olarak hazırlanan beslenme planı, verilen kiloları da uzun süre korur.
 
Diyet besinlerin zayıflamaya katkısı var mı?
Günümüzde pek çok besinin tam yağlı, yarım yağlı ve yağsız formları vardır. Tam yağlı olanlarla, yarım yağlı olanlar arasındaki tek fark, birinin kalorisi yüksekken, diğerinin daha düşük olmasıdır. Vitamin ve mineral değerleri değişmeyen bu ürünlerden yarım yağlı olanların tüketilmesi, kandaki yağ seviyesinin ayarlanmasını ve ürik asidin kontrol edilmesini sağlar.
 
Tamamen yağsız olan diyet ürünlerde ise biraz daha seçici olmak gerekir. Özellikle çocuklarda diyet ürünlerini kullanmadan önce, yarar ve zarar ilişkisine bakılmalıdır.
Yarım yağlı besinler ise tüm çocuklarda gönül rahatlığıyla kullanılabilir. Çünkü değişen sadece kalori ve lezzettir. Vitamin ve mineral kaybı yoktur.
 
Bu ürünlerde dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, diyet ve diyabetin ayrılmasıdır. Diyet yazan yiyeceklerin bazılarının kalorisi, tam yağlı olanlarla aynıdır. Arasındaki farkı anlayabilmek için, etiketinden içeriğinde yer alan maddeleri okumak gerekir. Eğer bir ürünün içeriğinde tatlandırıcı varsa, bu ürün daha çok diyabetliler içindir. Diyabetlilerin kan şekerlerini hızlı artırmadıkları için diyet olarak etiketlendirilirler. Bu ürünlerde kalorisi yüksek olan tatlandırıcılar kullanılır. İçeriğinde tatlandırıcı olan diyet ürünler, sadece tip I diyabetli çocuklara verilmeli. Şeker hastası olmayan çocuklar bu ürünleri kullanmamalıdır.
 
Diyet ürünlerin bir diğer tehlikesi de ‘diyet kaçamakları’na neden olmasıdır. Kalorisi düşük olan bu ürünler, sınırsız tüketime yol açabilirler. Evet, bu besinler, normal besinlerden yüzde 20-30 daha düşük kalorilidir. Fakat bir yerine 2-3 paket tüketilmesi durumunda, kalori eşitleneceği için, kaybedilecek tek şey lezzet olur. Diyet ürünler genel olarak, öğün aralarında açlığı bastırmak veya nefsi köreltmek için kullanılmalıdır.
 
Posayı fazla tüketerek zayıflanabilir miyiz?
Meyve, sebze, salatalar, kurubaklagiller, kepekli ekmek, tahıllar ve bulgurda bulunan posa, gerçekten de kişinin kilosunu korumaya yardımcı olurken, bağırsak fonksiyonlarını da düzenler. Fakat posayı tüketirken de, kişinin metabolik özellikleri dikkate alınmalıdır. Örneğin kişinin ishal veya kabız olmasına göre alacağı posa miktarı farklıdır. İshal olunan zamanlarda posa miktarı azaltılırken, kabızlıkta posa artırılmalıdır. Aynı şekilde anemi, bazı tiroid hastalarında, ülser, reflü gibi gastroenterit hastalıklarda da posanın sınırlandırılması gerekebilir.
 
Bununla birlikte posa, et gibi demir içeren besinler ve süt ve süt ürünleri gibi kalsiyum içeren besinlerle birlikte tüketilmemelidir. Örneğin demir kaynağı etle birlikte, kalsiyum kaynağı olan yoğurt birlikte tüketildiğinde, kişi ne demirden yeterince faydalanabilir, ne de kalsiyumdan. Birbirlerinin emilimini azaltan demir ve kalsiyum, vücut tarafından yeterince kullanılmadan dışarı atılır. Aynı durum, posalı besinlerin demir ve kalsiyumla birlikte kullanılmasında da geçerlidir.
 
İşte bu tür yanlış beslenme alışkanlıklarından dolayı Türk kadınlarının çoğu, anemik yani kansızdır. Bu durumu düzeltmek için, özellikle gelişme çağındaki çocukların metabolik durumlarına göre bir beslenme düzeni oluşturulmalıdır. Gelişme çağındaki çocuklara fazla posa vermemeli, ancak posanın azlığı durumunda ortaya çıkabilecek kabızlığa karşı da beslenme ve diyet uzmanına danışılmalıdır.
 
İster çocuk, isterse yetişkin olsun önemli olan, bütün besinlerden belirli ölçülerde tüketmektir. Dengeli beslenme olarak tanımlayabileceğimiz böyle bir beslenme planı kişiyi, karaciğerde büyüme, yağlanma, kemik erimesi, zihinsel fonksiyonlarda bozukluk, diş çürümesi gibi sağlık sorunlarından korur.
 
Herkes dengeli beslenmeyi öğrenebilir mi?
Herkes, kendi metabolizmasının yöneticisi olduğu zaman, dengeli beslenmeyi de öğrenebilir. Tek bir ürün, tek bir yiyecek, alınan veya verilen kilolardan sorumlu tutulamaz. Çünkü kilo bir bütün olup, bir metabolizma dengesidir.
 
Eğer siz de metabolizmanızın yöneticisi olmak istiyorsanız işe, neye ihtiyacınız olduğunu, neyin fazla, neyin eksik olduğunu görmek için tükettiklerinizi kaydetmekle başlayın. Böylece “su içsem yarıyor” gibi cümleler kurmaktan vazgeçip, neleri fazla, neleri az tükettiğinizi objektif olarak tespit edebilirsiniz.
 
Ayrıca kan tahlillerinizdeki bulgularınızı ortaya çıkarıp, inceleyin. Kanınızdaki lipit, kolesterol gibi değerlerin düzeyine bakın. Onlar da metabolizmanız hakkında bilgi verecektir. Son olarak evinizdeki tartınızdan emin olun.
 
Eğer sonuçlardan memnun değilseniz, o zaman bir beslenme ve diyet uzmanına başvurun. Beslenme ve diyet uzmanı size, metabolizmanızı nasıl yöneteceğiz hakkında bilgiler verecektir. Metabolizmanızı yönetmek ise, hem yaşamınızı değiştirecek hem de çevrenizden eskisinden daha fazla iltifat almanızı sağlayacak.

Güzelleşmek için Bunları Deneyin


Son dönemlerde bakımlı olmakla birlikte doğal olmaya karşı büyük bir ilgi var. Trendler, makyaj modası hep doğallıktan yana. Eğer bu anlamda yeterli bilgiye sahip değilseniz sizler için pratik bilgiler sunuyoruz. Güzelliğiniz için bu küçük dokunuşlara yer vermelisiniz. Buyurun bakalım neler yapmalıyız:

Pratik Güzellik Bilgileri
Pürüzsüz bir cilt için ne yapacağız ?
Karbonat, süt, limon suyu, yoğurt, mısır unu, maydanoz suyu, yaş maya, avakado, muz, elma sirkesi….Bu liste uzar gider..
Süt cilt için en önemli dinlendiricilerden. Süt; cildinizin genç ve pürüzsüz kalmasına yardımcı olur. Sıcak duş sonrası gözenekleri açılan cildinize bakım yapmak için bir parça pamuğu süte batırıp yüz ve boyun bölgenize yedirerek sürün. 5 dakika bekledikten sonra ılık suyla durulayın.
Muzu Yemek Yetmez, Muz Maskesi Uygulamalısınız !
Kuru ciltler ekstra nemlendirmeye ihtiyaç duyar. Haftada 1 kez uygulayacağınız muz maskesi ile cildinizi nemlendirip pürüzsüz bir görünüme kavuşturabilirsiniz. 1 adet muzu ezip püre haline getirin. İçine 1 tatlı kaşığı bal ilave edip karıştırın. Karışımı yüz ve boyun bölgenize uygulayıp 15 dakika bekletin. Ilık suyla durulayın.
Cilt ve vücut sağlığınız için günde en az 6 saat uyumalısınız. Yeterli miktarda uyumak cilt sağlığınızı olumlu etkileyecektir.
Siyah Üzüm Deyip Geçmeyin !

Diyet yalanları


Sağlıklı ve dengeli beslenmek bazısına öyle zor geliyor ki, diyetin sihirli dünyasına saklanıp, yıllar boyu aldığı kiloları bir ayda vereceğine inanıyor.
Diyet, öyle sihirli bir kelime ki, ağızdan çıkar çıkmaz, hayal dünyasının kapılarını ardına kadar açıyor. Zayıflamak için diyetisyene başvuran pek çok kişi, yıllar boyu aldığı kiloları, bir ayda vermenin hayallerini kuruyor. Hayalden kurulan boy ve ağırlık ölçüleri üzerine, yepyeni vücutlar inşa ediliyor.

Oysa zayıflamak için hayale hiç gerek yok. Sadece kişinin kendi durumunun gerçekten farkında olup, hedeflerini gerçekçi belirlemesi yeterli. Aslında kişilerin yaşam tarzı değişiklikleri ile sağlıklı kilolarını korumaları son derece kolay. Fakat yaşam tarzı değişikliğini zor bulanlar, kısa zamanda katı diyetler uygulayarak hızla zayıflamayı tercih ediyor. Ancak yeterince zayıfladıktan sonra diyeti bırakıp, eski beslenme alışkanlıklarına geri döndüğünde verdiği kilolar teker teker geri dönüyor.
 
Amaç bir an önce zayıflamak 
İşte yaşam tarzını değiştirmek ve dengeli beslenmek yerine, beklentilerini sadece ‘diyet’ kelimesine yükleyenlerin davranış biçimleri…

· İlk görüşmeye gelenler, daha önce diyet denemesi olmadıysa gergin, daha önce diyet yapmışsa daha rahat oluyorlar.
· En zayıf gösteren kıyafetler giyip, diyetisyene gelmeden birkaç gün önce diyete başlıyorlar. Bu dönemde vücutlarından yağ yerine su kaybettiklerini bilmiyorlar.
· İlk görüşmeye yanlarında refakatçiyle gelenler, ikinci görüşmeden itibaren yalnız gelmeyi tercih ediyorlar. Çünkü sakladıkları kaçamak yemeklerin ortaya çıkmasından rahatsız oluyorlar.
· Evde tartılan kişiler, diyetisyenin hassas tartısının ölçümüne göre, evlerindeki tartıyı kontrol ediyorlar.
· Gençler de dahil olmak üzere, hemen her hasta boylarının daha uzun olduğunu düşünüyorlar.
· Hemen hepsi, bir an önce zayıflamak istiyor. Hedeflerini haftada 5 kg vermek olarak belirliyor. Pazarlığa girip, ayda 10 kilo vermek üzerine anlaşmak istiyor.
· Diyetle lokal zayıflamak istiyorlar. Örneğin sadece basenden verip, göğüs ölçüsü değişmesin isteyenler o kadar çok ki!
· Bazıları iddia üzerine zayıflamak istiyor. Hanımlar, eşlerinden araba, mücevher gibi eşyalar karşılığında iddiaya girerek zayıflamayı kabul ediyor.
· Büyük çoğunluk hedef kiloyu, sağlıklı kilonun çok altında belirliyor. Her ne kadar beden kitle endeksi kullanılsa da, vücudundaki bütün yağı atmak istiyorlar.
· Günlük yiyecek miktarlarını belirtirken, sorulmazsa öğün aralarındaki cips, çikolata gibi abur cuburlardan hiç bahsetmiyorlar.
· Öğleden sonra tükettikleri 1 dilim pasta veya 2 dilim börek gibi yiyeceklerin, yemedikleri öğlen yemeğine eşit olduğunu düşünüyorlar.
· Zayıflamak için başvuran büyük çoğunluğu, çocuklarının abur cuburlarından atıştırıyor ve bunları hiç belirtmiyor.
· 40 yaşın üzerindeki kadınlar, kilo verince vücutlarında hemen sarkmalar olacağından korkuyorlar.
· Verilen diyet listeleri her zaman evde, işyerinde başkaları tarafından okunup, inceleniyor ve yiyecekler fazla bulunup, mutlaka önerilerde bulunuyorlar.
· Sıvı yağların enerjisiz olduğu düşünülüp, bol zeytinyağlı sebze yemeği tüketiliyor.
· Diyet ürünlerini sınırsız tüketerek, gereğinden fazla kalori alıyorlar.
· Haftada bir gün yapılan uzun yürüyüşlerin yeterli olduğunu düşünüyorlar.
· Kadınlar, menopoz veya sigara bırakma öncesinde diyet yapmak istiyorlar.
· Diyete genellikle bahar aylarında başlanıyor ve tatil döneminde sürdürmek istemiyorlar.
· Gençlerin anne babaları diyetten memnun olsa da, anneanne ve babaanneler çok mutsuz olup, torunlarına diyet yapmamaları için baskı uyguluyorlar.
· Psikolojik açıdan kendisini iyi hissedenler, diyette daha başarılı oluyorlar.
· Doktor tavsiyesi ile diyet tedavisine başlayanlar, kan bulguları düzelince tedaviyi yarım bırakmak istiyorlar.
· Sosyal yaşamı yoğun olanlar, diyet yapmakta zorlanabiliyor.
Aydan Atasoy
Beslenme ve Diyet Uzmanı

6.19.2012

Çocukta konuşmanın gecikmesi


Çocuklar 1 yaşında bir kelime, 2 yaşında iki kelimelik cümle "anne gel", "mama ver"gibi, 3 yaşında da 3 kelimelik cümle kurarlar.
Çocuklarda konuşma gecikmesinin birkaç sebebi olabilir, bunlardan en önemlileri;
1. Ailede geç konuşmuş bireyler vardır ve çocuk onlara çekmiştir
2. Çocukta işitme sorunları vardır
3. Gelişimsel olarak yaşıtlarından geridir
4. Evde birkaç yabancı dil konuşuluyordur
5. Anne veya bakım veren kişi çocukla ilgilenmiyordur, ihmal ediyordur veya kendi sorunları nedeniyle ilgilenemiyordur. Çocukla karşılıklı iletişime geçmek yerine çok fazla TV, reklam ve müzik kanalları izlemesine izin veriliyordur bu da konuşmayı geciktiriyordur.
6. Çocukta konuşmayı geciktiren “Yaygın Gelişimsel Bozukluk” grubundan bir bozukluk vardır. Bunların başında otizm gelir. Eğer çocukta konuşma başlamamışsa  veya başlamış olsa bile "aynı kelimeyi tekrar etme", "söylenenleri tekrar etme", göz teması kurmama, etrafa ilgisiz davranma, kendi etrafında dönme, sallanma, markalara  ilgi gösterme, oyuncakların parçalarıyla ilgilenme (örneğin arabaların tekerleklerini çevirme) gibi davranışlar eşlik ediyorsa  bu durumdan şüphelenilmelidir ve acilen yardım alınmalıdır.
www.cocukvegenc.com

6.17.2012

Aile içi şiddetin sonuçları

Aile içi şiddetin şiddete ve saldırganlığa yönelik davranışlara yol açtığı gibi intihar gibi olumsuz sonuçlar doğurabildiği belirtildi.


Geçtiğimiz günlerde Trabzon’un Tonya ilçesinde aile içi şiddetin küçük yaşta bir çocuğu intihara sürüklediğini hatırlatan Trabzon Özel İmperial Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Şenol Anaç, aile içi şiddetin olduğu bir ailede büyüme, şiddete maruz kalmanın intihar gibi olumsuz sonuçlar doğurabileceğini söyledi. Çocukta kişiliğin oturmasında ilk beş yılın çok önemli olduğunu ifade eden Anaç, kişinin bedensel ve ruhsal açıdan, zarar görmesine, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olan davranışların hepsine ‘şiddet’ dendiğini kaydeden Dr. Anaç “Şiddeti, fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet diye sınıflandırabiliriz. Şiddete ve saldırganlığa yönelik davranışlar yaşamın erken dönemlerinde öğrenilir. Kişiliğin oluşumunda ilk beş yıl önemlidir. Bu nedenle aile temeldir.
Sonrasındaki okul ise, ailede alınan en iyi yada kötü eğitimi, şekillendirme, düzeltme ve çocuğu toplumsallaştırmaya çalışır. Aile içi şiddetin olduğu bir ailede büyüme, şiddete maruz kalma, öğrenilme yoluyla, şiddete yatkınlık oluşturur. Medyanın şiddete uygulayan kahramanlar oluşturması ve ergenlerin bunları örnek alması ile yine medyanın şiddet olaylarını denetimsiz yayımlanmasıyla şiddete karşı duyarsızlık ve uygulanabilirlik düşüncelerin gelişmesi şiddete eğilimi artırmaktadır. Tüm bunların yanında aile içi şiddet intihar gibi istenmeyen sonuçlara da yol açabilir” dedi.
Ekonomik zorluklar, kültürel çalışmalar ve gelecek korkusunun bireylerde, umutsuzluk, bunalım ve öfke duygularının oluşmasına sebeb olduğunu kaydeden Dr. Anaç “İletişim becerilerinin yetersizliği, dürtü kontrol bozukluğu, alkol ve madde kullanımı, antisosyal ve narşistik, paranoid kişilik bozukluğu şiddet eğilimini artıran psikiyatrik nedenlerdir. Çözüm olarak bireysel çözümler yerine, toplumsal çözümler daha etkileyici olacaktır.
Anne baba eğitimi, okullarda psikolojik danışmanlıkta rehberliğe ağırlık verilmesi, medyanın şiddet içerikli yayınlarına öz denetim uygulaması, şiddet uygulayan kahramanlar yerine, bilimde, sanatta, sporda başarılı kahramanlar ön plana çıkarılması çocuk ve ergenler üzerinde etkili olacaktır. Yine ekonomik çözümler, topluma psikiyatrik yardıma ulaşabilirliliği artırma şiddeti önlemede etkili olacaktır. Sonuç olarak geçmiş yıllara göre daha zengin ve eğitimliyiz. Fakat amaç, eğitim, refah ve mutluluk olmalı" şeklinde konuştu.

Uzmanlar uyardı 2030'da 8 milyon insan hayatını kaybedecek

Uzmanlar, 2030 yılında sigara tüketimi sebebiyle 8 milyon insanın hayatını kaybedebileceğini söyledi.

Sigara tutkusu ölümlere yol açıyor. Sigara içen insanlar başta akciğer kanseri olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalanıyor veya sakat kalabiliyor. Uzmanlar, tiryakileri sigara bıraktırma polikliniklerine gitmeleri konusunda uyarıyor. Toplantıda konuşan Şevket YılmazEğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Karadağ, sigara tüketiminin dünyaya faturasının her geçen yıl daha da arttığına dikkat çekti. Dünya Sağlık Teşkilatı’nın 1987’den bu yana her yıl farklı temalarla “31 Mayıs Sigarasız Bir Dünya Günü”nü düzenlediğini söyleyen Karadağ, sigara bıraktırma poliklinikleri sayesinde başvuran insanların büyük bir çoğunluğunun tiryakilikten kurtulduğunun altını çizdi. Tütün salgınının farklı bir boyutuna dikkat çeken Karadağ, "Dünya Sağlık Teşkilatı’nın 2012 yılı için belirlediği tema 'Tütün Endüstrisi Müdahalesi'dir. Tütün bütün dünyada en sık görülen ölüm sebebidir ve günümüzde her 10 yetişkinden birinin ölümünden sorumludur. Sigara, her yıl 600 bin pasif içici olmak üzere, yaklaşık 6 milyon insanın ölümüne yol açıyor. Gerekli tedbir alınmazsa bu sayı 2030 yılında 8 milyona ulaşacak. Bu büyük bir tehlikedir. Bu yüzden tiryakilerin sigarayı bırakmaktan başka çaresi yoktur" dedi.

6.02.2012

Sezaryen doğumdaki büyük tehlike

Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, sezaryen ile yapılan doğumların yüzyılın hastalığı olan alerjiyi arttırdığını söyledi.


Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, alerjinin oluşumunda doğum şeklinin önemli bir yer tuttuğunu vurguladı. Sezaryen doğumların yüzde 50’den fazlasının anne isteği ile gerçekleştiğini ve bu doğumların çocuklarda astım görülme sıklığını yüzde 20 arttırdığını belirten Tabak, özellikle besin alerjisinin de sezaryen doğuma bağlı olduğunun altını çizdi. Normal yoldan doğan bebeklerin sezaryen ile doğan bebeklere göre daha az alerji olduğunu belirten Prof. Dr. Tabak, “Normal doğum ile dünyaya gelen bebekler, ilk kez doğum kanalında mikropla tanışıyor ve doğdukları andan itibaren bağışıklık sistemini güçlendirmek için mücadeleye başlıyorlar. Sezaryen ile doğan, yani steril bir şekilde dünyaya gelen bebeklerde ise tam aksi oluyor” dedi. Prof. Dr. Yonca Tabak, bilim adamlarının alerjinin artış nedenlerini araştırdığını, bu araştırmalardan en kapsamlısının “Hijyen Hipotezi” olduğunu, bu hipotezde bağışıklık sisteminin bir teraziye benzetildiğini belirtti. Tabak, bağışıklık sisteminin bir terazinin iki kolu gibi birbirinin aksi yönünde çalışan iki farklı sistemden oluştuğunu, bir kolun mikroplarla savaştığını, diğer bir kolun ise alerjik reaksiyonlardan sorumlu olduğunu söyledi. Prof. Dr. Yonca Tabak, bağışıklık sisteminin mikroplarla çok temas etmesinin alerjiden uzaklaşmayı sağladığını, tam tersi durumlarda ise mikropla ne kadar az temas edilirse o kadar alerjinin arttığını dile getirdi. Prof. Dr. Yonca Tabak, sezaryen doğumun getirebileceği problemler açısından anneleri uyarırken, özellikle alerjik annelerin tıbbi bir zorunluluk olmadıkça sezaryen doğumu tercih etmemeleri gerektiğinin altını çizdi.

Sigara 8 saniyede bir can alıyor

Medicana International Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Nihal Başay, ortalama her 6-8 saniyede bir kişinin sigara yüzünden hayatını kaybettiğini söyledi.

Başay, sigaranın içinde 4 bin adet kimyasal zararlı madde olduğunu belirterek, bunun en az 60 tanesinin kanserojen olduğunu söyledi.  Nikotin sigaranın içinde bulunan ve en kuvvetli bağımlılık yapan madde olduğunun altını çizen Başay, "Ayrıca sigarada nikotin bağımlılığını ve emilimini artıran pek çok katkı maddesi de vardır. Bağımlılık madde ile santral sinir sistemi arasında oluşan etkileşim sonucu o maddenin keyif verici etkisini sürdürmek ve yokluğunda oluşacak yoksunluk belirtilerini hissetmemek için o maddeyi sürekli ve periodik olarak alma isteğidir. Sigara içildikten yaklaşık on saniye sonra içindeki nikotin beyine ulaşır ve beyinden keyif verici bir madde salınır.Kişi kendini mutlu hisseder ancak bu saniyeler sürer ve kişi bu keyfi tekrar tekrar yaşamak için sürekli sigara içmek ister.Yapılan araştırmalar sonucu sigarayı bir kez deneyen 4 kişiden üçü bağımlı olur. Her içilen 1 paket, sigara içen kişinin hayatından 28 dakika eksiltir. Ortalama her 6-8 saniyede bir kişi sigara yüzünden hayatını kaybetmektedir" dedi. Sigaranın başta kanser olmak üzere pekçok hastalığın riskini önemli ölçüde arttırdığını ifade eden Başay, "Akciğer, meme, mesane, yemek borusu, cilt kanseri, felç, kalp krizi bronşit ve damar hastalıkları riskini artırdığı gibi, diş ve diş eti hastalıkları, kısırlık, erken menapoz, kemik erimesi, saç dökülmesi, cilt kırışıklıkları, göz hastalıkları, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi pek çok sebebe yol açar. Sigaranın bırakılması ile kanser, kalp krizi, bronşit ve felç riski önemli ölçüde azalır. Sigara bırakıldıktan 2 gün sonra nikotin vücuttan tamamen atılır, öksürük ve hırıltılı solunum azalır, cilt rengi düzelir, kırışıklıklar azalır" diye konuştu. Sigara içen kişinin sadece kendisine değil, üflediği ve yanan sigarasından çıkan duman ile çevresindeki içmeyen kişilerede zarar verdiğini belirten Başay, "Sigara içilen bir evde yaşayan cocuklar daha fazla akciğer hastalıklarına yakalanırlar ve bu çocukların ileride kanser olma riskleri daha fazladır. Ayrıca bu çocukların zihinsel ve ruhsal sorunları daha fazla olmaktadır. Sigaranın çevre kirliliğine ve ekonomiyede büyük zararı vardır.Yirmi milyon içicinin günde en az 200-300 milyon izmarit attığı ve bununda çevre kirliliğine önemli katkı da bulunduğu bilinmektedir. Sigara dumanı ile oluşan kirli havayı ise hiç bir havalandırma sistemi tamamen temizleyemez. Sigara kullananların yaklaşık yüzde 70'i bırakmak ister, ancak sadece yüzde 5'i yardımsız bırakabilir. Sigara bırakmak için pek çok yöntem vardır, ancak bu yöntemlerin çoğu bilimsel olarak kanıtlanmış ve kabul edilmiş yöntemler değildir ve başarısızlıkla sonuçlanır. Sigara bırakma tedavisi sırasında kişi davranışsal, psikolojik ve nörokimyasal destek almalıdır. Bu yüzden gerçekten bırakmak ve yardım almak isteyen içicilerin bu konuda eğitim almış uzman hekimlerden ve merkezlerden destek almaları gerekmektedir" dedi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız